28 Ekim 2018 Pazar

Tarih Şuuru Ne Demektir?


Tarih bilincinin çıkış noktası, “şimdiki zaman”dır.
Biz tarihi, içerisinde bulunduğumuz andaki şuur düzeyimizle değerlendirmek durumundayız.
Geçmişe giderken, geleceğe uzanırken, hep şimdiki süreyi hareket noktası olarak alırız.
Tarih anlayışı, tarih bilincinin ürünüdür; tarih şuuru de içerisinde hayat sürdüğümüz, başka bir deyişle şimdiki dönemin nesnel gerçekliğinin ürünlerindendir (Tanilli 1984: 33).
Bu yaklaşımdan çıkan basit netice şudur: Tarihsel bakış mecburidir.
Çağdaş ilmi kavrayış, bilhassa insan bilimleri düzeyinde bir olguyu yorumlamak isterken, onu geçmişine götürmeyi, onu gelişim aşamalarına göre anlamayı öngörür.
Bugün için ilmi kanaat, belli bir bölgede veyahut belli bir mevzu etrafında, olayların ölçülebilir ilişkilerini onların tarihsel dönüşüm aşamalarından gittikçe kavramaya gayret gösteren düşüncedir.
Bilinç, herhangi bir parçanın değil, nerdeyse tüm bir evreni kucaklayacak bütünselliğin özümsenmiş, tartışılmış, işlek, üretken bilgisidir.
Bu malumat, tüm bir geçmişe döner, tüm bir geleceğe açılır.
Onu, dural bir biçimde bugünle sınırlamak hatalı gerçekleşir.
Bu bağlamda tarih şuuru, realite şuur, mümkün şuur kavramlarıyla karşılaşırız.

Tarih Bilinci



Tarih şuuru, insanın tarihsel bir varlık olduğunu bilmesiyle, varlığını belirleyen tarihselliğin bilgisine ulaşmış olmasıyla belirgindir.
Tarih şuuru, çağdaş insanın bir özelliğidir.
Çünkü tarihsellik fikrinin en fazla iki surat senelik bir geçmişi bulunmaktadır (Timuçin 2000).
Tarih eğitimi, bir dizi amacı eş zamanlı gerçekleştirir: Zihni eğitir, başkasını manaya ve kendisini onun adına koyma kabiliyetini geliştirir ve zamanımızın en çoğunluklu sorunlarından bir bölümü için defa gereksinme duyulan bir tarihsel perspektif sağlar (Tosh 2005: 30).
Bir ülkenin modern bir vatandaşı olmak için, tarih bilgisine ve tarih bilincine sahip olmak gereklidir.
O vakit üstünde yürüdüğümüz köprünün manası farklılaşacaktır.
Bu anlamın bilincinde olmak, başka bir deyişle tarih bilincini edinmek, bir toplumun kimlik hissinin esas bir unsurudur (Grene 2003).
Bir toplumun yanında da, toplumun alt sistemlerindeki kimlik hissinin gelişmesi fakat tarih bilinciyle olanaklıdır.

7 Ekim 2018 Pazar

Orta Çağ Avrupası'nda feodalite nedir?


Orta Çağ Avrupası'nda feodalite nedir?


Feodal düzenek, toprak malikliği üstüne dayanan bir idare şekli, bir toplum yapısı ve de bir ekonomik rejimdir.
Asıl imalat aracı toprak olup köylüler, bu toprağı kendisi tasarruflarında bulundurmaktaydılar.
Serfler ise yarı özgür köylüler olup senyöre politik ve adli yönden bağımlıydılar.
Manorlar ise senyör işletmeleri olup bütün şunlar, feodal düzenin çekirdeğini oluşturmaktadırlar.
Sahip olunan topraklar ise fief idi.
Köken olarak Merovenj saatinde yaygınlaşmış olan “beneficium” başka bir deyişle askeri görev karşılığında uygulanan ve geri alınabilen toprak temlikine dayanmaktaydı.
Feodalite, manoryal bir temele sahipti.
Bunun nedenleri de ticarete, pazar ilişkilerine ve para ekonomisine dayanmasıdır.
Manor, gerçekte bir tertip oluşturmuş köydür ve tepesinde manor lordu tecrübe et bir senyör bulunurdu.
Köylüler de elde edilen ürünlerin bir bölümünü senyörlere verirlerdi.
Bu düzenek içinde senyörlerin ilk vazifiyeti, buyruğu altındaki kişilerin geçimlerini sağlamaktı.
Buna örneğin Fransa’da IX. yüzyılın sonundan ardından rençperlere meskûn bir toprak parçasının verilmiş olması gösterilebilir.

Feodal düzenin iki esas öğeyi vardı: Şunlar, toprak ve şahsi ilişkilerdir.
Kişisel ilişkiler, soyluların savunması ilkesine dayanmaktaydı.
Vassal, senyöre hürmet ve sadakat yemini ederdi.
Buna mukabil olarak senyör, vassalını güvenliğini sağlamakla görevliydi.
Ayrıca şahsi ilişkiler bağlamında her ikisi de birbirine karşı sorumluydu.
Lord, vassalı savunacak, adaleti sağlayacak, toprağını işletecek, meseleleri çözecek ve vassalın ölümü halinde mirasın bölüşülmesini sağlayacaktı.
Vassallar ise lorda görev edecek ve vergi ödeyecekti.

Zaten Orta Çağ Avrupa’sının genel toplumsal yapısı içinde dua edenler (oratores) rahipler; savaşanlar (belatores) savaşçılar ve çalışanlar (laboratores) başka bir deyişle köylüler ve de zanaatkârlar yer almaktadır.
Yani bu sınıfsal ayrışmalar, Avrupa’daki feodal düzenin genel çerçevesini çizmekteydi.
Feodalizm, nerdeyse her kısımda değişik şeklinde karşılaştığımız bir kavram olup Orta Çağ’da da bir yerden diğerine derken sunulan bir hastalık virüsü gibi meydana gelmiştir.
Sonradan da kaybolmuştur denilir.
Ancak harbiden kaybolmuş mudur yok ise biçim mi değiştirmiştir? Tartışılır..
Bu nedenle Ortaçağ politik ilişkilerinin açıklanmasında Feodalizm kavramı, yetersiz kalınca onun adına “Lordluk” terimi kullanılmaya başlanmıştır. 

İngiliz feodalizmi İngiliz Orta Çağ devletinin güçlülüğünün sebebi, Fransız feodalizmi ise Fransız Orta Çağ devletinin güçsüzlüğünün sebebi olarak açıklanmıştır.
Fransa, Orta Çağ süresince güçsüz bir merkezi yapıya mevcut için feodalizmi kendisine göre İngiltere ise kuvvetli bir merkezi yapıya mevcut için kendisine göre geliştirmiştir.